18 Mayıs 2010 Salı

Krakow

Sabah 5.30, tren istasyonuna gitmek üzere durakta otobüs bekliyoruz. Hava aydınlık ve soğuk. Mayıs ayındayız, montumuz, kazağımız, botumuz her şeyimiz tamam. Mayısın ortasındayız. İzmir'de denize girdiğimiz mayıs ayı, Polonya'da kışa mahkum. Bu mahkumiyetten sıkıldık artık. Krakow'a doğru trenle yola çıkacağız. Krakow, Varşova'dan daha güzel diyen çoğunluğa uyup düştük yola. Yolculuk iki buçuk saat sürdü. En ucuz bileti almamıza rağmen saatin erken olması ve günlerden cuma olması oturacak yer bulmamızı sağladı. Uykuya daldık.
Krakow tren istasyonunda bizi karşılayan soğuktu ve yağmur. İstasyonda information aradık ama bulamadık, istasyonun hemen yanında alışveriş merkezi var. Sıcak bir mekan, bedava tuvalet. Bu tanım aynı zamanda Mc Donald'sa da uyuyor... Ama şunu belirtmeliyim ki, Avrupa'da tuvaleti paralı olan Mc Donald's da gördüm alışveriş merkezi de :) 
Krakow gezimize 3 kişi başladık, ben, Türk arkadaşım ve de Andoralı arkadaşımız. Ödünç Krakow haritamızla hostelimize doğru düştük yollara. Yolda aynı Türkiye'deki gibi simit satan insanlara rastladık. Hemen alıp tadına baktık tabi... Hiçbir şey çıtır simitin yerini tutamaz ama bu da oldukça lezzettliydi. 
Hostelimizi bulduktan sonra eşyalarımızı bırakıp yollara düştük. Havanın yağmurluydu. İlk önce Old Town'a gittik.
Krakow'un Old Town'ı, Avrupa'daki en büyük meydan ünvanına sahip. Ortasında Krakow'un ilk alışveriş merkezi niteliğini taşıyan kapalı bir pazar bulunuyor. Yenileme çalışmaları dolayısıyla ilk başta biz de yapıyı fark edemedik. Festival dolayısıyla etrafında birçok stand vardı. St. Maria Kilisesi, Old Town'da tüm gösterişiyle yer alıyor. Yapılması 14. yüzyılda tamamlanan bu kilise için anlatılan efsanelerden biri de kiliseyi yapan iki kardeş hakkında. Bu kardeşlerden büyük olanı çok kıskançmış ve kardeşinin yaptığı işi kıskanıp kardeşini öldürmüş. Sonra yaptığına çok pişman olmuş ve kendini öldürmüş. Kulelerden kısa olanın küçük kardeşin yaptığı kule olduğu söyleniyor.
Her saat başı   "Hejnal Mariacki" adı verilen bir melodi çalınıyor. Borazancı, Tatarların gelişini haber vermek için borazan çalıp halkı uyarırken Tatar bir asker tarafından öldürülüyor. Melodi ansızın kesiliyor.
Old Town'ın meydanı, Avrupa'daki en büyük meydan özelliği taşıyor. Meydanın ortasında küçük bir çarşı yer alıyor. Bu çarşıda başta amber olmak üzere pek çok doğal taştan yapılan takı satılıyor.
Krakow'u gezmek için yaklaşık iki buçuk günümüz vardı. İlk gün ne yapalım derken tuz madenine gitmeye karar verdik.
Tuz madeni, şu ana kadar gördüğüm en ilginç yer diyebilirim. Krakow'a yaklaşık 40 dakika uzaklıkta. İstasyonun karşısındaki alandan minibüsler kalkıyor.
Biz de öğle saatinde tuz madeninin yer aldığı Wieliczka adındaki küçük kasabaya vardık. Madenin içine rehbersiz giremiyorsunuz. Rehberli turlara katılmanız gerekiyor. İngilizce, Almanca ve İspanyolca dil seçenekleri mevcut.
Biz biletimizi alıp sıraya girmiştik ki sıra tam bize geldiğinde gruptaki kişi sayısı 20'yi aştığı için yeni bir grup oluşturacaktık ve  rehberimizi beklemeye başladık.
Uzun bir bekleyişten sonra asker görünümlü rehberimiz geldi. Gezimizin yaklaşık 3 saat süreceğini belirtti. Tuz madeni, oldukça büyüktü ancak küçük bir bölümü ziyarete açıktı.
Binlerce merdiven inip madene girdik.
Madende sanatçıların, maden işçilerinin yaptığı heykeller yer alıyordu. Bazı olaylar betimleniyordu.
Eskiden tuz çok değerliymiş. Bulunması zormuş. Bu maden ilk bulunduğunda ve kazılmaya başlandığında çıkan ilk tuzlar kraliçeye armağan edilmiş.
Maden işçilerinin çalışma şartları çok zor olduğu için işçilerin yerin bu kadar altında sıkıntıya kapılmamaları imkansız. Madenin pek çok yerinde o dönem de yapılmış kiliselere rastlamak mümkün.
Madenin içinde bir de göl yer alıyor.
Ben tuz madenini çok beğendim. Hepinize gidip görmenizi mutlaka öneririm.
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder