21 Kasım 2013 Perşembe

Belgrad I - Belgrad'a Gidiş Serüveni

Sırbistan ile vizelerin kalkmasıyla beraber Belgrad kısa tatillerde tercih edilen bir şehir oldu. Biz de salı gününe gelen 29 Ekim'i değerlendirelim diye düşündük ve biletimizi aldık. Tatil dönemine denk geldiği için bilet fiyatları çok uygun değildi. Yaklaşık bir buçuk ay önce THY'den gidiş dönüş 411 TL'ye aldık. Uçağın saatleri çok uygundu. Cumartesi sabahı saat 07.40'da Atatürk Havalimanı kalkışlı uçuşumuzla saat 08.20'de Belgrad Nikola Tesla Havalimanı'na varmıştık.
Uçaktan çıkarken Sırbistan polisi ayaküstü pasaport kontrolü yapıyordu. Sivil giyimli bir kadın ve de sert görünümlü polis kıyafetli bir adam kapının iki yanında bekliyordu. Ben ve Kardelen yanlış bir tercihle adama yöneldik. Ben bir yandan da otel rezervasyonu çıktısını çantamdan almaya çalışıyordum. Halbuki hiç gerek yokmuş. Adam önce Kardelen'in pasaportunu aldı, biraz karıştırdı. Kardelen'in yeşil pasaportu gerek rengi gerek de içinde hiç damga olmaması nedeniyle sorun yaratabilir gibi gelmişti. Türkiye'de her ne kadar oldukça prestijli olsa da yurt dışında genellikle Türk vatandaşlarını bordo pasaportla görmeye alışık polisler için garip karşılanabilir diye düşünmüştüm ve bu konuda biraz gergindim. Tabi Murphy Kanunları, beklenen gerçekleşti. Kardelen'i kenara beklemeye aldılar. Ardından beni de. Oldukça moral bozucu bir durumdu. Bizim dışımızda başka bekleyenler de vardı. Herkes "Neden ben?" diyordu. Benim de aklımda Ekşi'de okuduğum saatlerce gümrükte bekleme hikayeleri vardı.
Uçak boşalınca bizim sert polis elindeki pasaportlara tekrar bakmaya başladı. Benim Amerikan vizemi gördü, yanına çağırıp pasaportumu verdi. Sonra birkaç kişi daha benim gibi pasaportunu alıp geçti. Sonunda Kardelen'in yeşil pasaportunu incelemeye başladı. Ben de dayanamadım, yanına gidip "She is my sister." dedim. Sert polis de "First time in Serbia, why?" dedi ve benden de sorunun cevabıyla alakasız şu sözler döküldü: "My mum is an officer so she has a green passport." Bu alakasız cümle işe yaradı. Kardelen pasaportunu aldı, gümrüğe doğru kızarmış suratlarla yürümeye başladık.
Gümrükten sorunsuz geçtik, ne paramızı ne de rezervasyonumu Sert polisin durdurmadığı ama gümrükte takılan insanlar olmuş. Örneğin bir arkadaşımdan yanında ne kadar parası olduğunu göstermesini istemişler. Bir arkadaşıma hangi otelde kalacağını sormuşlar.
Gümrükten geçtikten sonra döviz makinesine rastladık. Bazı insanlar paralarını orada çeviriyordu. Information Desk'ten havalimanında döviz ofisi olduğunu bilgisini aldık, otelimize nasıl gideceğimizi öğrendik ve harita aldık. Bir hafta önce Romanya tatiline giden arkadaşlarımız çok para bozdurmayalım gibi yerinde bir öneride bulundular. Romanya'da beklediklerinden az harcamışlar ve parayı tekrar Euro'ya çevirmek zorunda kalmışlar.
Belgrad konusunda internette biraz araştırma yaptıysanız efsanevi 72 nolu otobüs ile şehir merkezine gidebileceğinizi, havalimanında yakanızı bırakan taksicilere güvenmemeniz gerektiğini defalarca okumuşsunuzdur. Biz de benzer şeyleri okuduğumuz için taksicilerden kaçarak uzaklaştık. 72'ye binmek için dış hatlar gelişin bir üst katına çıktık. Otobüs biletiniz olmadığı için kişi başı şoföre 300 RSD ödedik.
Yine forumlarda, bloglarda okunanları anımsadığımız bir otobüs yolculuğumuz oldu. Varoş bölgelerden geçerek dolana dolana şehir merkezine geldik.
Information desk'teki görevlinin önerisine uyarak köprüye girince düğmeye bastık. Yürüyerek otelimize vardık. Otelin oldukça eski bir otel olması nedeniyle odada neler bekliyor bizi acaba diyerek endişeyle odamıza çıktık.
Belgrad'a geliş serüvenimiz böyle geçti. Bir sonraki yazımda ilk günümüzü anlatacağım.