20 Eylül 2010 Pazartesi

Banka Hesabı

Yurt dışına çıkınca paranızı kesintisiz mi çekmek istiyorsunuz? O zaman doğru yazıyı okuyorsunuz :)
Lafı hiç uzatmadan söyleyeyim: Hemen Yapı Kredi'de bir hesap açtırın. Şöyle ki, Yapı Kredi, bir Uni Credit üyesi. Peki bu ne anlama geliyor? Yani yurt dışında Uni Credit'e üye olan bankalardan hiç kesinti olmadan para çekebiliyorsunuz. Uni Credit, 22 ülkeden pek çok bankanın üyesi olduğu bir grup. Ben Polonya'da Bank Pekaosa'dan çektim paramı. Hiç kesinti olmuyor, komisyon almak da yok.

İşte Uni Credit'in faaliyet gösterdiği ülkeler: Avusturya, Azerbeycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Almanya, Macaristan, İtalya, Litvanya, Letonya, Kazakistan, Kırgızistan, Polonya, Romanya, Rusya, Slovakya, Sırbistan, Slovenya, Ukrayna ve Türkiye.

Tek yapmanız gereken gideceğiniz ülkede hangi bankanın bu gruba üye olduğunu öğrenmek. Bu adresten bilgi alabilirsiniz.

Eğer gideceğiniz ülkede Uni Credit üyesi bir banka yoksa, örneğin İspanya... Herhangi bir bankadan para çektiğinizde yani elinizde Türkiye'deki bir bankanın bankamatik kartını gidip herhangi bir bankamatiğe taktığınızda yaklaşık 5 tl civarında bir para komisyon olarak alınıyor. Yani korkulara kapılmanıza gerek yok. Yanınızda bankamatiğinizi götürün, Türkiye'den hesabınıza yatırılan parayı küçük bir kesintiyle çekin. Western Union, çok fazla komisyon alarak paranın yurtdışındaki hesabınıza aktarılması sağlıyor. Ben 5 ay Polonya'da kaldım. Yurt dışında hiç banka hesabı açtırmaya gerek duymadım.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Polonya'da Gece Hayatı I

Polonya'da gece hayatı çok canlı. Biz erasmusların her gece gideceği bir club vardı. Giriş indirimlerine göre pazar günü hariç her gece başka bir cluba gidiyorduk diyebilirim. Pazar günü, onların dini tatili olduğu için doğru düzgün açık bir club bulmak zordu. Sık sık partiler düzenleniyordu. Kısacası gece hayatı doludizgindi.
Pazartesi herkes club 70's deydi. Bayanlara özel giriş indirimi olan bu clubta gece 1'e kadar sınırsız bira içebiliyorsunuz. Dans pisti çok küçük. Bence ortam labirent gibi. Birkaç bölümden oluşuyor. Bu arada nargile içme şansınız da var clubta. Nargile, Polonya'da sisha olarak biliniyor, bunu da belirtelim.
Club 70's de doğum günü partisi bile yapabilirsiniz. Ben oradayken birkaç doğum günü partisine rastlamıştım. Ortamdaki karışıklıktan yararlanarak pastadan nasibinizi alabilirsiniz :)

Salı akşamı Remond'a gidiliyor. Girişte öğrenci kimliğinizi gösterip 10 ziloti ödeyip içeri girip sınırsız biraya koşabilirsiniz. Remond iki kattan oluşuyor. İki seviyesi de yerin altında. Zaten club Politechnika'nın Riviera yurdunun altında.
Remond'da karaoke de yapabilirsiniz. Dans pisti ayrı bir bölümde, başka bir bölümde de arkadaşlarınızla oturup sohbet edebilirsiniz.

Çarşamba akşamının vazgeçilmezi Park Club!!! Genelde tüm erasmuslar, çarşamba günü burada oluyorlar. Hatta son haftamızda burada toplanıp eğlenmiştik. Birbirimizin taklidini yapıp video çekmiştik. Erasmus ya çok eğlenceli bir şey :)

Park cluba girerken öğrenci kimliğinizi gösterin, 10 zilotiyi verin veeee sınırsız bira gece 1'e kadar. Votka shot yapmak isterseniz 4 shot 20 ziloti, 2 tekila 20 ziloti. :)

Bu arada clublarda montunuzu vestiyere bırakabiliyorsunuz, hatta bırakmanız sizin için çok daha hayırlı :) Montunu kaybetmiş biri olarak böyle düşünüyorum.

Park Club'da ücret ödemiyorsunuz, diğer iki club da ise bunun için 2 ziloti gibi çok cüzzi bir ücret ödüyorsunuz.

Şimdilik bu kadar yeter, daha sonra diğer clublarla devam edeceğim. :)

Yurt, Ev, Kalacak Yer

Bence Polonya'ya giden birinin kalacak yeri çok da dert etmesine gerek yok :) Evet, Polonya'ya gidecek sevgili erasmus öğrencileri, rahat olun. Çünkü Polonya'daki ESN klüpleri canavar gibi çalışıyor. Tabi iş başlangıçta size düşüyor. Öncelikle gideceğiniz okulun erasmus koordinatörleriyle hep iletişimde olun. Üniversitenin ESN klübü var mı yok mu bunu bir araştırın. Koordinatöre kalacak yere ihtiyacınız olduğunu sık sık hatırlatın ve mentor isteyin. Mentor, size her konuda yardımcı olacak kişi. Havalimanından alıp yurda yerleştirmeye, okuldaki ders kaydından tutun da partinin verileceği cluba götürmeye kadar pek çok konuda size yardımcı olacak bir mentor mutlaka isteyin.
Benim kalacağım yurdu, ESN ayarlamıştı. Polonya, Türkiye gibi değil. Yurt olanakları çok geniş. Okulun farklı standartlarda pek çok yurdu var. Örneğin benim yurdum üniversitenin en kötü yurduydu. Odada 2 kişi kalıyorduk. Aylık kişi başı yaklaşık 150 tl civarındaydı. Katta mutfak vardı. Tuvaletleri ve banyoları ortak kullanıyorduk. Bu arada yurtların karma olduğunu belirteyim. Hatta yurtta kalan aileler bile vardı. Bir Türk arkadaşım yan odada kalan kadının hamile olduğunu söylemişti de başta inanmamıştım. Sonra kendi yurdumda buna benzer bir vakayla karşılaşınca kabullendim bende.
Ben Türkiye'de okulun yurdunda kalıyordum. Bir oda da 4 kişiydik, ortak kullandığımız bir masa ve bir kitaplık vardı. Temizlik açısından Türkiye'deki yurdum çok öndedir ancak standartlar açısından interneti olsun, odanın iki kişilik olması, yurtta mutfağın olması vs. Polonya'daki yurdum daha iyiydi.
Yurda giriş-çıkış saati size kalmış. Gece saat 10'dan önce yurda misafir sokabiliyorsunuz, gece sizinle kalabiliyor. İster kendi odanızda misafir ediyorsunuz ister boş oda varsa düşük bir ücret ödeyerek orada kalmasını sağlayabilirsiniz.
Türkiye'de böyle bir şeyin imkanı yoktu benim yurdumda. Daha esnek olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer evde kalmayı düşünüyorsanız bence bir süre yurtta kalın belki tanışacağınız Erasmuslarla eve çıkarsanız. Diğer yandan ortam açısından yurt daha iyi. Genellikle erasmus öğrencilerini aynı yurda yerleştiriyorlar. Kaynaşmak açısından oldukça iyi oluyor.

Kaldığım yurdun adı Tatrzanska, Park Lazierski'nin yakınında, Tatrzanska caddesinde yer alıyor. Centrum'dan 131 nolu otobüse binip Spacerova durağında inerek yurda kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

3 Eylül 2010 Cuma

Polonya'yı özledim :(

Türkiye'ye döneli 2 ay oldu. Üniversiteden mezun oldum, eve çıktım, işe başladım derken, hayatım çok hızlı değişti.  Ve Polonya'yı daha çok özledim.
Orada eğlenceli ve sakin bir hayatım vardı. Şu an Varşova'nın hava durumuna bakmak bile beni hüzünlendiriyor.
İlk zamanlar insan ailesini, arkadaşlarını, memleketini özlediği için pek fark etmiyor. Aslında uçaktan inmeden önce başlayan hafif burukluğun giderek artması bu.
Sonuçta orada 4 ay geçirdim, oraya alıştım. Haliyle şu an özlüyorum.
Budapeşte aktarmalı gelmiştim. Uçak, Atatürk Havalimanı'na inmişti. Zaten uçaktan iner inmez beni karşılayan sıcak hava, memleketine hoşgeldin der gibiydi.
Havalimanından çıktığımda karşılaştığım trafik de ikinci hoşgeldin hediyesiydi.
Bir anda İstanbul, gözüme çok sevimsiz geldi. Her şey çok karışık, gürültülü, kalabalık ve rahatsızlık vericiydi. Avrupa'nın geneline hakim olan o düzen anlayışından taşı toprağı altın olan bu kentin hiçbir yerinde yoktu.
Sonra, insanlar Türkçe konuştuğunda heyecanla dönüp bakıyordum. Çünkü insan yurt dışındayken ne zaman Türkçe konuşan birini duysa heyecanlanıp konuşuyordum. Özellikle ilk başlarda :) çünkü Belçika ziyaretimden sonra Türkçe konuşan insan sayısının çokluğu şaşkınlıktan öte alışılmış gelmiş sıkmıştı.
Diğer yandan Polonya'ya ilk gittiğim zamanlarda o kadar çok sarışın, renkli gözlü insan görüp garipsemem gözümün alışmaması durumu zamanla kaybolmuştu şimdi Türkiye'de herkes çok esmer görünüyordu.

Sonuç olarak Polonya'yı çok özledim.

Roma

Milano, Venedik, Floransa, Pisa ve sonunda Roma!!! Roma, gerçekten çok güzel. Büyük bir metropol. Şu ana kadar gezdiğimiz şehirlerde elimize haritayı alıp yürüye yürüye dolaşıyorduk. Ancak Roma, yürüyerek dolaşabileceğimiz bir yer değil. Aslında Vatikan dışında ziyaret edilecek pek çok yer birbirine yakın. Ama bizim gibi zamanınız azsa en iyisi ulaşımın nimetlerinden yararlanmak.
Roma'ya Pisa üzerinden geçmiştik. Termini istasyonunda trenden indiğimizde hava kararmıştı. Ertesi gün için Roma'da denize yakın bir hostelde rezervasyonumuz vardı ancak bu gece için kalacak bir yerimiz henüz yoktu. Aslında Pisa'da sabahlamayı düşünmüştük ancak Pisa çok sıkıcı gelmişti. Pisa kulesini görüp  Roma'ya doğru yola koyulmuştuk. Roma'da o gece için dışarıda sabahlayamayacağımızı anlamamız uzun sürmemişti. İstasyonun olduğu yer, pek tekin değildi. Floransa'da tanıştığımız arkadaşımız bize istasyona yakın bir hostel önermişti. O hosteli bulduk.
Sabah ilk işimiz Rome Pass almak oldu. 3 gün geçerli olan bu karta 22 euro ödedik. Rome Pass ile şehir içi tüm ulaşım araçlarından ücretsiz olarak yararlanabiliyorduk. Müzelere girişte indirimimiz vardı. Ayrıca ilk iki müze girişi için de ücret ödemeyecektik. 
En pahalı iki müze arayışımız uzun sürmedi. İlk olarak Kollesium'da karar kıldık. 
Roma gezimize, öncelikle Vatikan'dan başladık. Vatikan'a giriş için önceden özel izin almak gerekiyor.  Ancak Papa'nın halkı selamladığı alan İtalya'da Roma sınırları içerisinde. O alanı gezdik.
Vatikan müzesini ziyaret etmeye karar verdik. Roma Pass'imiz Vatikan müzesi için geçerli değildi. Çünkü Vatikan, ayrı bir devlet. Ama giriş pek çok müzeye göre fiyat olarak uygundu. Tek yıldırıcı nokta abartmıyorum kilometrelerce süren kuyruk. Bu kuyruk içinde çeşitli noktalarda size tur satmak isteyenler de mevcut, paket turlardan birini satın alarak kuyruğa o noktadan dahil olma fırsatına erişiyorsunuz.
Biz de kuyruğa pek de etik olmayan bir şekilde dahil olduktan sonra Politechnika öğrenci kimliğimizi göstererek içeriye girebildik. Vatikan müzesi çok büyük. Sanırım hayatımda gezdiğim en büyük müzeydi.

Farklı bölümlerden oluşuyor. Önce ünlü ressamların eserlerini gördüğümüz bölümü ziyaret ettik. Daha sonra heykeller, kilimler, statülerden oluşan bölümleri gördük. Sistina şaphelini de ziyaret ettikten sonra papaların mezarlarının olduğu bölümden geçerek gezimize son verdik.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bana müze gezisi oldukça yorucu ve sıkıcı geldi. Çünkü geziye yaklaşık 4 saat ayırmak gerekiyor. Rehber eşliğinde gezmediğimiz için de çoğu esere bakarak geçtik. Diğer yandan kalabalık da insanı çok yoruyor.






İtalya'nın başkenti Roma. Pek çok Avrupa kenti gibi kozmopolit bir yapıya sahip. Kalabalık, gecenin belirli bir saatinden sonra ürkütücü...